PORTOFİNO: AŞK KASABASI
Şarkılara,
şiirlere ilham veren bu nadide kasabaya ilk görüşte aşık olduk.
Portofino’ya
doğru yola koyulduğumuzda San Margarita kasabasına kadar kendi otobüsümüzle
gidebiliyoruz. Bu şirin balıkçı kasabasına giden yollar çok dar olduğundan
büyük arabalara kapatılmış.
San
Margarita’dan Portofino’ya gitmek için iki seçeneğimiz var birincisi tekne ile
gitmek, ikincisi ise şehir içi otobüsle gitmek. Bizim tercihimiz tekneden yana
ancak hava çok rüzgarlı olduğundan tekne seferi ertelenmiş beklemeyip otobüse
biniyoruz.
Pek
konforlu olmayan bir yolculuğun ardından Portofino’ya varıyoruz. Bizi hemen
kandırıyor bu küçük şirin balıkçı kasabası. Yolculuğu unutup güzelliğine
kapılıyoruz :) Limanda teknelerin
sıralandığı, karada pastel renkli, yeşil panjurlu evlerin –bir çoğu yeşillik
arasında kaybolmuş- sanki tablo olarak önceden çizilmiş ve sonra tablonun
gerçeğe dönüştürülmüş hali gibi.
1920
yılında Doğal Park ilan edilen 400 kişinin yaşadığı kasabada hiçbir şey
değiştirilmemiş. Evlerin rengi bile orjinalliğini koruyor. Masal gibi bir kasaba..
Kasabanın meydanı teknelerin yanaştığı liman ve
kasabadaki tek eğimsiz alanda zaten orası. Meydandan itibaren girdiğimiz her sokakta
yokuş çıkıyoruz. Tabelaları takip edip Castello Brown kalesini görmeye gidiyoruz.
Yokuş zorlasa da vazgeçmiyoruz. Çıktıktan sonra kalenin kendisinden ziyade
bizlere sunduğu manzaraya hayran kalıyoruz. Zaten yol boyu her vazgeçişte bir
pencere gibi açılan manzaralar tekrar şevklendirip çıkmaya heveslendiriyor
bizleri.
Kaleden
inerken San Giorgio Kilisesi ve Fenerine uğruyoruz. Yine ruhumuzu okşayan
manzara karşımızda.. Yapı, manzaranın yanında pek dikkatimizi çekmiyor ama
kilisenin arkasındaki mezarlık alanı çok ilginç . Bizim mezarlıklardan çok
farklı.
Buradan
ayrılma zamanımız geldiğinde ise bir hüzün kaplıyor içimizi.. Neyseki
tesellimiz dönüş yolculuğumuzu tekne ile yapacak olmamız. Tekne yolculuğumuz
boyunca iç çeke çeke gözden kaybolana kadar izliyoruz Portofino’yu..
Yorumlar
Yorum Gönder