AşK'IN BAŞKENTİ AMASYA




Neden mi Aşk’ın Başkenti dedim? Efsaneleşmiş Aşk hikayeleri ile ölümsüzleşen Ferhat  ile Şirin’in memleketindeyiz de ondan :) Şehre girdiğimiz anlarda Ferhat İle Şirin’in heykelleri karşılıyor bizi. Durup bakınalım diyoruz ki burasının Aşıklar Müzesi olduğunu öğreniyoruz. Ferhat ile Şirin’in memleketi olması sebebiyle burada efsaneleşmiş diğer aşk hikayelerinin kahramanlarının heykellerinin olduğu ve Aşk’ ın hallerinin anlatıdığı bir müze yapılmış. Çok güzel olmuş bence :) 

Eee memleketlerine gelmişiz şimdi hikayeyi bir anımsayalım derim ben. Ferhat, nakkaşlık yapan, Şirin’e sevdalı yiğit bir delikanlıdır. Saraylar süsler, fırçasından dökülen zarafetin Şirin’e olan duygularının ifadesi olduğu söylenir. Amasya Sultanı Mehmene Banu’ya, kız kardeşi Şirin için, dünürcü gönderir Ferhat. Sultan; Şirin’i vermek istemediği için olmayacak bir iş ister delikanlıdan. “ Şehir'e suyu getir, Şirin'i vereyim” der, demesine de su, Şahinkayası denen uzak mı uzak bir yerdedir. Ferhat'ın gönlündeki Şirin aşkı bu zorluğu dinler mi? Alır külüngü eline, vurur kayaların böğrüne böğrüne. Kayalar yarılır, yol verir suya. Zaman geçtikçe açılan kayalardan gelen suyun sesi işitilir sanki şehirde. Mehmene Banu, bakar ki kız kardeşi elden gidecek, sinsice planlar kurarak bir cadı buldurur, yollar Ferhat’a. Su kanallarını takip edip, külüngün sesini dinleyerek Ferhat’a ulaşır. Ferhat’ın dağları delen külüngünün sesi cadıyı korkutur korkutmasına da, acı acı güler sonra da. “Ne vurursan kayalara böyle hırsla, Şirin'in öldü. Bak sana helvasını getirdim” der. Ferhat bu sözlerle beyninden vurulmuşa döner. “Şirin yoksa dünyada yaşamak bana haramdır” der. Elindeki külüngü fırlatır havaya, külüng gelir başının üzerine bütün ağırlığıyla oturur. Ferhat'ın başı döner, dünyası yıkılmıştır zaten “ŞİRİN !” seslenişleri yankılanır kayalarda. Ferhat'ın öldüğünü duyan Şirin, koşar kayalıklara bakar ki Ferhat cansız yatıyor. Atar kendini kayalıklardan aşağıya. Cansız vücudu uzanır Ferhat'ın yanına. Su gelmiştir, akar bütün coşkusuyla, ama iki seven genç yoktur artık bu dünyada. İkisini de gömerler yan yana. Her mevsim iki mezarda da birer gül bitermiş, sevenlerin anısına, ama iki mezar arasında bir de kara çalı çıkarmış. iki sevgiliyi, iki gülü ayırmak için. :( 


Ferhat ile Şirin namı diğer Aşk Müzesinden ayrılıp, görmek için sabırsızlandığım yalı boyu evlerine varıyoruz. 


Genel itibari ile kentten bahsetmek gerekirse; Amasya canım ülkemizin Karadeniz Bölgesi’nde bulunan güzel mi güzel, şirin mi şirin, asil mi asil bir kent. Dağların arasından süzülen Yeşilırmak’ın oluşturduğu vadide kurulu olan bu kent, insanı içine hemen alıveriyor. Dağların heybetinden midir? Yeşilırmak’ın huzur renginden midir? İnsanı güvende hissettiriyor. Öylece oturup seyredesiniz geliyor.. O çetin dağları.. İnsanlığın yaşama azmini.. Yeşilırmak kenarında inci gibi dizilen tarihi Osmanlı konakları ise kentin kaymağı tabiri caizse :) 


Kentin güzelliği, şirinliği şöyle dursun birazda asaletinden bahsedelim.. Amasya Şehzadeler Şehri olarak bilinir çoğunlukla.. Osmanlı devletinin Yükseliş Dönemi Padişahlarının büyük bir çoğunluğu sancakbeyi olarak buraya atanmışlar. Burada edindikleri bilgi ve beceriler ile Devlet yönetiminde büyük başarılara imza atmışlar. Bu geçmişinden mütevellit Yeşilırmak kenarında bu padişahların en mühimlerinin büstleri kondurulmuş. :)


Yine aynı güzergah üzerinde Coğrafyacı Strabon’un bir heykelini görüyoruz. Meğer Strabon Amasyalıymış gııı :) Strabon’a göre çok eski çağlarda Amasya Amazonların memleketiymiş. Bu Kenti Amazon Kralı Amasis kurmuş ve adını da “Amaseia” koymuş. Amasya adı da burdan geliyomuş. Bir Urfa gelini olarak Amazonların Urfa’da yaşadığını biliyordum. Demek ki kız alıp verdiler :))))))) hala kızını vermeye yer beğenmeyenler var :) Beğenmeyenlerr bakın Amazonlara örnek alın az :)


Bu güzel şehre dalıp gitmişken karnımızın gurultusu bizi silkeledi:) Roma döneminden kalan tek köprü olan ve halk tarafından alçak köprü olarak adlandırılan köprüden geçerek yöresel lezzetleri tadacağımız restorana doğru gidiyoruz.


Karşıya geçtikten sonra Tarihi Osmanlı Konakları arasında ufak bir gezintiden sonra restorana varıyoruz.




Amasya manzaramız eşliğinde yöresel lezzetler olan Keşkek ve Bakla Dolmasını tadıyoruz. Fiyatlar lezzetle kıyaslanmayacak kadar uygun :)


Karnımızı bir güzel doyurduktan sonra Amasya Kalesi’ne çıkmaya karar veriyoruz. Çıkması biraz meşakkatli ama kesinlikle değer. Mükemmel bir manzara…


Kalenin dayandığı Harşena Dağı üzerinde Kral Kaya Mezarları bulunuyor. Bu mezarlar zamanında burada hüküm süren Pontus Kralları için yapılmış. Zaman içinde bu mezarlar zindan olarak, inziva mağarası olarak kullanılarak günümüze kadar ulaşmışlar.


Kale etrafındaki gezintimizi tamamlayıp, Elele tıngır mıngır iniyoruz merdivenleri. Hedefimiz çarşıya inip Amasya'ya özgü ürünlerden alıp yola koyulmak :) Kısa ama çok keyifli bir yolculuğa çıkardı bizi Amasya... Sağ olsun. Var olsun.. :)




Ne zamandır aklımda olan Madam'ın kahvesinin birdenbire karşıma çıkması bu kenti daha bi sevdirdi bana :)


Alacağımızı aldık :) Hoşçakal AMASYA :)





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEMRUT: GÜN DOĞUMU

DÜNYANIN EN ESKİ ANITI: GÖBEKLİTEPE

ZAMANIN DURDUĞU ŞEHİR : MARDİN (1.kısım)