MEMLEKET DEDİGİN; TATVAN !!

Van Gölü’nün güney batı kıyısında, Nemrut Dağı’nın doğu eteğinde düzlük yüksek bir alanda kurulmuş olan Tatvan, Bitlis İlimizin bir İlçesi ve benim caaanım memleketimdir :) Memleketimde ne yaparız ne ederiz nasıl yaşarız bunlardan bahsedeyim istedim :) Memleket bu ya hep güzel görür insan derler ama Tatvan hakikaten çok güzel bir ilçe. Çevresindeki yerlerden sıyrılmış hem konum olarak hem de doğal güzellikleriyle görülesi, sevilesi, yaşanası memleket :)


Yazı ayrı kışı ayrı güzeldir Tatvan’ın :) Yazın kendinizi sahil kasabasında, kışın ise kayak merkezlerinden birindeymiş gibi hissedersiniz. Burada şehrin size sunduğu manzarayı hiçbir kayak merkezinde bulamazsınız  ayrı tabi…


Bizim denizimiz :) olan Van Gölü en büyük avantajlarımızdan bir tanesi… Dört mevsim şehre çok güzel bir manzara kazandırmasının yanı sıra yazın denize :) girer serinler kenarında piknik yaparız. Kışın sıcak evlerimizde oturur manzarayı seyre dalarız. Tatvan sahili yazın bütün şehrin akın ettiği mekandır. Sahilde yürüyüş yapabilir, iskeleden kalkan teknelerle tekne turuna çıkabilir, sahil yolu ekspresinde arkanıza yaslanıp insanları izleyebilir ya da yol boyu sıralanmış işletmelerde güzel zaman geçirebilirsiniz. Sahile kışın gelmenizi pek önermem :)



 

Bir diğer mekan da Feribot Parkı. Van – Tatvan demiryolunun aktarma görevini üstlenen Feribot İskelesinin bulunduğu alanı kapsayan bu park da şehrin uğrak noktalarından biri.


Bu iki mekanın manzarasının güzelliğine güzellik katan  Nemrut ve Süphan Dağlarından da bahsetmeden olmaz. Yılın büyük bir çoğunluğunda karlı bir görüntü sunan bu dağlar göl ile bütünleşince yemede yanında yat bir manzara sunuyor :) 


Gelelim Süphan Dağının efsanesine ; Doğu Anadolu’nun Romeo ve Juliet’i olan İki sevgili; Hace ile Siyabent birbirlerini büyük bir aşkla sevmektedirler. Fakat bu aşklarına aileleri karşı çıkar. Bir gün iki sevgili kaçmaya karar verirler. Gece yarısından sonra Siyabent ile Hace, Süphan Dağı eteğinde buluşurlar. Süphan Dağı zirvesine doğru çıkarlar. Gökyüzünde pırıl pırıl yanıp sönen yıldızların ve dolunayın altında yürürler. Epey bir zaman sonra yorulurlar. Dinlenmek için bir mola verirler. Mola verdikleri yer karanlık denilen Süphan Dağı eteğindeki uçurumun tepesidir. Burada kuracakları yuvayı hayal ederler. Çok yorulan Siyabent başını Hace’nin dizine koyup derin bir uykuya dalar. O sırada bir geyik sürüsü üzerlerine gelmektedir. Sürünün liderliğini yapan erkek geyik bu iki sevgiliyi görür. Onları rahatsız etmemek için erkek geyik dişi geyiğe ve sürüyü oraya yaklaştırmaz. Bu durum karşısında Hace çok duygulanır. Gözünden damlayan yaşlar sevgilisinin yüzüne düşer. Siyabent uyanır. Bakar ki sevgilisinin gözünden yaşlar akmaktadır. Hace’ye niçin ağlıyorsun’’ diye sorar. Sevgilisini ağlatanın bir geyik olduğunu öğrenince. ‘‘Seni ağlatan o geyiğin ciğerini söküp sana getireceğim’’ der ve yerinden ok gibi fırlayıp geyiğin peşine düşer. Güneşin batmasına yakın uzaktan görülür. Geyiği yakalayıp omzuna atarak Hace’nin yanına gelir. Geyiğin ciğerini sökmek için bıçağını çıkarıp tam keseceği zaman geyiğin can havliyle ayaklarını çırpmasıyla Siyabent uçurumdan aşağıya düşer. Hace düşen sevgilisinin ardından: ‘‘Sen olmadan ben de yaşayamam’’ diyerek kendini uçurumdan aşağıya atar. Bu acı olay dilden dile dolaşarak efsaneleşir. İki sevgilinin düştüğü yerde her yıl karların erimesiyle iki tane gül açar. Adeta bu ölümsüz aşk efsanesini hatırlatır.
Kıssadan hisse: Anlayıp dinlemeden yapılan her iş insanı güzel bir şey yapayım derken uçuruma götürür. :(

Nemrut Dağı ve Krater Gölü; zalim hükümdar Nemrut’un burayı yayla olarak kullandığı söylenen uyuyan aktif bir yanardağdır. Çember biçimli dağın şiddetli patlamalar sonucu sivriliği kaybolmuş ve Krater Gölü oluşmuştur. Nemrut’un bu patlamalardan önce burada yaşadığı, dağın patlamasıyla zalimliklerinin benzerliği sebebiyle halkın bu dağa Nemrut adını verdiği biliniyor. Van Gölü’nün de bu dağın patlamasıyla çıkan lavlar sonucu ortaya çıktığı varsayılmaktadır.




Evliya Çelebi Van, Tebriz, Bağdat ve Basra seyahatini anlattığı Seyahatname’nin 4. Cildinde bugünkü Türkçeye uyarlanmış şekliyle bakın ne demiş; “...Peygamberin Mekke’den Medine’ye hicretinden sonra Erzurum’da bir ejder çıkmış ama Abdurrahman Gazi Hazretleri tarafından canavarın taş kesilmesi sağlanmıştı. Ejderin, Süphan Dağı’nda bir eşi vardı ve yalnız kalan bu ejder Azerbaycan ile Diyarbakır taraflarını harap etti. Van halkı, Hazret-i Peygamber’in huzuruna çıkıp yardım istediler. Peygamber ‘Ya Ali, yetiş ve bu yılanı kılıcın Zülfikar ile kahreyle’ buyurdu.
Hazreti Ali bu emir üzerine atı Düldül’e binip Süphan Dağı’na çıktığı zaman, ejderhanın Van Gölü’nden su içtiğini gördü. Nara atarak ejderin üzerine saldırdı ve hayli cenk ettikten sonra canavarı öldürüp leşini göle düşürmeye muvaffak oldu. Sonra, ejderin yuvası olan mağaraya gitti ve yavrusunu gördü. Mağaranın önünde hemen iki rekat namaz kıldı ve mağara girişi o anda bir kaya ile örüldü. Gölün sahilinde kendi kendine örülen bu duvara, o zamandan beri ‘Ali Kayası’ adı verilir.
Leşin göle düşmesinden asırlar sonra, Selçuklu Hükümdarı Kılıçaslan, 1130 yılında Erciş Kalesi’ni inşa ettirirken canavarın kemiklerini çıkarttırdı ve iskeletini kulelerin arasına koydurttu. Artık denizden yahut karadan gelen bütün yolcular bu kemikleri görebiliyordu. Büyük cengaver Timur, 1402 tarihinde kaleyi muhasara etti ama ele geçiremedi. Memleketine eli boş dönmek istemeyince ejderhanın kemiklerini yanına aldı, develere yükleyip götürdü.
Van’a gittiğimizde, bizi ejderin mağarada mahpus olan yavrusunun bulunduğu kayaların yakınına kadar götürdüler. Bir saat kadar bekledik ama içeriden bir ses gelmedi. Derken, bizimle beraber olan dostlarımızdan biri, elindeki mızrağı kayadaki oyuklardan birine soktu. İçeriden gelen ses, hepimizi korkuttu. Kayaların gerisinden bulutu andıran siyah ve kokulu bir duman yükseldi. Canavarın yavrusunun kaçtığını anladık, biz de kaçmaya başladık fakat canavarın vücudunu göremedik. Ama, Van’da, ejderin kuyruğunun kayaların çatladığı yerden dışarıya 50-60 arşın kadar çıktığını söyleyip yemin eden birçok kişiye rastladım..." 

Şimdi bile ürperdim:) İşte meşhur Van Gölü Canavarı’nın hikayesi budur. Yaşadığım seneler boyunca Canavar’a rastlamadım rastalayanını da görmedim. Ama kim bilir belkideee… :)




Tatvan’ımızın güzel değerlerinden biride kar :) Nemrut Dağı Krater Gölü ile Van Gölü arasında bulunan kayak merkezinde karı eğlenceye çevirebilir, sıcak bir sahlep ile eğlencenizi katmerlendirebilirsiniz. Bu manzara eşliğinde kayak yapmayı her yerde bulamazsınız. Benden söylemesi :)



Vee tabiikiii Güneşin doğuşuna değinmeden yazımı bitiremeyecem, zira Güneşin en güzel doğduğu yerlerden biri şüphesiz TATVAN. Bunu izlemek için en güzel yer ise Annemin balkonu :) Ama sizler feribot parkından da izleyebilirsiniz :)

 

İnsan memleketini anlatmaya doyamıyormuş :) Tamam tamam pozitif ayrımcılık yapmayacam. 

Sağlıcakla kalın… :) 

Yorumlar

  1. Samimi gezi blogunuzu yeni keşfettim ama artık sıkı takipteyim, gezdiğiniz yerler harika, bize de bekleriz,

    http://hedefbodrum.blogspot.com.tr/

    YanıtlaSil
  2. Yaaa gidip görecek ne çok yer var, hayat kısa :) Hepsi güzel, son manzaraya ayrıca bayıldım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Olduğu kadar artık:) ömrümüzün yettiği kadarını görmek lazım:) umarım gönlünüzce olur :) sevgilerr:)

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEMRUT: GÜN DOĞUMU

DÜNYANIN EN ESKİ ANITI: GÖBEKLİTEPE

ZAMANIN DURDUĞU ŞEHİR : MARDİN (1.kısım)